ARININ !
Fiziksel-Duygusal Detoksun 3 Adımı
Günümüzde ‘’Detox’’ kelimesi relatif olarak daha yaygın hale gelmiştir. Her yerde, ünlülerin ‘’detoks’’ haberlerini duyuyorsunuz. Toksinlerin tehlikesi üzerinde yazılmış kitap sayısı da artmaya devam ediyor. Günümüzde detoks, alkol ve ilaç kullanımını bırakmaya ilişkin geleneksel referansından ziyade, çok daha geniş bir anlam üstlenmiştir – şimdi biliyoruz ki, detoks, günlük olarak dışarıya toksin atımı ile bedene yardımcı olmaktadır. Evet doğru! – yediğimiz, içtiğimiz ‘’bayağı şeyler’’ ve nefes alıp verme şeklimiz, bedenin fonksiyon görme şeklini etkileyebilir. Gerçekten tıbbi literatür, ağır metaller (civa, arsenik, kurşun gibi), dış kaynaklı hormonlar (farklı kaynaklardan çıkan büyük baş hayvan büyüme hormonu ve sentetik östrojenler gibi), ve endüstriyel plastikler (bisphenol gibi) gibi yaygınlaştırılmış toksinlere maruz kalma ile nöro-davranışsal, üretim ve kas iskelet hastalıkları - dikkat eksiliği hastalığından, otizme, kısırlık ve fibromiyaljiye kadar her şey - arasında büyüyen bir beraberlik olduğunu desteklemeye devam etmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde, insan sağlığı üzerindeki etkileri detaylı olarak test edilmemiş olanlarla birlikte, halen kullanılan 80.000’in üzerinde kimyasal olduğu tahmin edilmektedir (1).
50 yıldan fazla bir zaman önce, toksinler tıbbi radarlarımızda günümüzdeki kadar görülebilir değildi. Tanınmalarındaki artış, Rachel Carson’ın Sessiz İlkbahar (1962)‘ kitabının piyasaya sürülmesinden sonra oldu. Kitabında, Rachel Carson, geçmişte kullanılanlardan ziyade modern böcek öldürücülerine dikkati çekti. Bunlar önemli ölçüde daha etkili, yavaş ayrışmakta ve yağ dokularında konsantre olmaktaydılar. Kitabında ‘’Dünya tarihinde ilk kez, şimdi, herkes, döllenmeden ölüme kadar olan sürelerinde, zararlı kimyasallarla temasta olmaya daha fazla açık hale gelmiştir’’ diye yazdı.
Ve gerçekten, bir kişinin tüm yaşam süresi, özellikle, doğmamış, genç çocuklar, her yaştaki kadınlar, hamile kadınlar ve yaşlı erişkinler bu etkilere karşı savunmasızdırlar. Eğer, kemoterapi altında olan bir kanser hastasında olduğu gibi, bir kişinin bağışıklık sistemi zayıf ise, daha da fazla risk altında olabilirler. Kısırlığın birden hızla yükselmesinin, bazı kanserler ve vaktinden erken gelişmiş ergenliğin, plastik, bebek kaplarından, metal yiyecek kutularına, deterjanlardan, alev söndürücülerine, oyuncaklara, kozmetiklere, ve böcek öldürücülerine kadar her şeyde var olan çevresel toksinlere maruz kalma ile bağlantılı olduğu bildirilmiştir. Dahası, bazı toksinlerin, insülin direnci, obezite ve Tip 2 diyabet gibi metabolik karışıklıkta bir rol oynadığı da düşünülmektedir. İşte bu nedenle bu maddeler ‘’obeziteye neden olan’’ maddeler olarak bile gösterilmektedir (2).
Tabi ki, bu toksinlerle ilgili bilgimiz arttıkça, bir kişinin maruz kalışını da değerlendirmek önemli hale geldi. Ancak, buradaki önemli nokta, kişilerin, toksinlere maruz kalma korkusu içerisinde kendini kaybetmek değil, bedeni canlı muhafaza etmek, çevresel toksinleri en iyi şekilde işleyebilmek ve boşaltabilmek için profesyonel bir fonksiyonel tıp sağlık uygulayıcısı ile çalışarak kendi sağlığının sorumluluğunu almasıdır. Toksinlerin iyice temizlenmesini yöneten beş organ; ince bağırsaklar, böbrek, cilt, karaciğer ve akciğerlerdir. Dengeli bir arınma programı söz konusu olduğunda, toksinlerin sadece fiziksel olarak uzaklaştırılışları değil, beraberinde serbestleştirilme ihtiyacında olan duyguların da düşünülmesi önemlidir. İşte temizlenme yolculuğunuzdaki organlardan oluşan ekibinizin atmaları gereken üç adım şunlardır.
- İnce Bağırsaklarınızla Uyumlanın
Herhangi bir arınma programına başlamak için, ilk olarak bağırsaklarınızın iyi durumda olduğundan emin olmalısınız. Böylece toksinleri sorunsuz uzaklaştırabilirsiniz. Onların bedenden uzaklaştırılmaları çok önemlidir. Danışanlarıma çoğunlukla kendi dışkılama alışkanlıkları ile ilgili sorular sormamın nedeni budur. Kabızlık toksinlerin bedende birikmesine neden olabilir – toksinlerin kalın bağırsaklardan boşaltılması ne kadar uzun zaman alırsa, onların yeniden sistemik sirkülasyona emilme olasılığı da o kadar büyük olur.
Normal bağırsak hareketleri ile, günde en azından bir kez yumuşak, iyi formda dışkılama olmalıdır. Düzenli olarak dışkılamanıza yardımcı olacak yiyecek içeriği liftir. Lif, toksinleri sadece kendi dokusu içinde tutmakla kalmaz, aynı zamanda ince bağırsak hareketlerinin oluşumuna da yardımcı olur. Böylece toksinler derhal elimine edilebilir. Baklagiller, nişasta içermeyen sebzeler, meyve, tohum ve keten tohumu iyi lif kaynaklarıdır. Siyah fasulye çorbası, günlük lif miktarını almanız için mükemmel bir öğlen ve akşam öğünüdür. Psyllium, sellüloz, yulaf lifi ve pirinç kepeği de diğer diyet lif takviyelerinden bir kaçıdır. Günlük lif miktarı için genel tavsiye, kadınlar için yaklaşık 25 – 30gr/gün, erkekler için yaklaşık 30 – 35 gr/gün, dür (3).
İnce bağırsakların duygusal yanlarına gelince, şimdi, içeride biriktirdiğiniz eski, işe yaramayan duygularla ilgili bir düşünme ve onları ‘’serbestleştirme’’ zamanı. Bir defterde, içinizde tutmuş olduğunuz toksik duygularınıza ilişkin bir liste yapın ve onları serbestleştirmenin ya da yerine yenilerini koymanın güvenli yollarını bulun. Derin nefesler alıp vermek, yalnızca durgun, hareketsiz akciğer havasını değil, aynı zamanda ince bağırsakların hareketlerini de canlandırmaya yardımcıdır. Bu da atıkların hareket etmesine izin verir. Derin, karın nefesi de, sizi şimdiki anda tutar, gevşeme ve zihinde huzur yaratır.
- Akışa katılın
Toksinleri dışkımız ile atamıyorsak, idrar ve terimizle atılırlar. Bu yüzden yeterli miktarda su içmemiz sağlıklı arınma süreçleri için zorunludur. Lifin, sıvı ile birlikte olması en iyisidir ve gerektiği gibi sulandırılmış olması toksinlerin hücrelerin içine ve dışına serbestçe girip çıkmasına izin verir. İdrarınızın rengi ile sıvı alımınızı gözlemlemek su alma seviyenizi değerlendirmenin kolay bir metodudur – eğer koyu ila orta derecede sarı ise, daha fazla suya ihtiyacınız var demektir. Lütfen, B vitaminleri gibi bazı vitaminlerin idrarı koyulaştırabileceğini hatırlayın, bu durum daha fazla su ihtiyacında olduğunuz yanlış algısını verebilir. Sıvı alımı için genel bir tavsiye; 70 kg’lık bir kişi için 2 litreden biraz fazla suya ihtiyaç olduğu şeklindedir (5). Gün boyunca (sadece öğünlerde değil) plastik olmayan, tercihen bir cam ya da çelik bir kapta saflaştırılmış su içtiğinizden emin olun, Eğer sadece su içmekten sıkılırsanız, suyunuza bir miktar meyve tadı vermesi için taze portakal, salatalık ve/veya çilek dilimleri ilave edebilirsiniz. Arınma sırasında suyun önemli olmasının bir diğer nedeni de, terlemenin gerekliliğidir. Mümkünse bir sauna (tercihen infrared olan), bir hamam için zaman ayırın, cildinizin geniş yüzey alanı ile toksin atılımını fazlalaştırabilirsiniz. Terledikten sonra, potasyum ve magnezyum gibi elektrolitlerle birlikte bedeninizi yeniden sulandırmayı unutmayın. Kan basıncınız yüksek ise, bir kalp-damar hastalığınız var ise ya da hamile iseniz, sauna ya da hamama gitmeden önce doktorunuza danışmalısınız.
Suyun fiziksel toksinleri yıkayıp dışarı atmasının dışında, su elementi, duyguları ve yaratıcılığı temsil eder. Arınmanız sırasında, henüz serbestleştiremediğiniz gözyaşlarınızı ve hücrelerinizde tuttuğunuz tüm kederlerinizi düşünün. Gözyaşlarının bedenimizin enflamatuar sitokinlerinin serbestleşmesine yardım ettiği düşünülür. Tokyo’da Nippon Tıp Fakültesinde Dr. İshii ve arkadaşlarının yürüttüğü bir klinik çalışmada (6), kolaylıkla ağlamış olmanın özellikle romatoid artritli hastalarda bağışıklık ve nöro-endokrin sistemlerinde iyileşme ile birlikte olduğu gösterildi. Aynı zamanda, duygularınızın ifade edilebildiği – benim için, müzik dinlemek (özellikle yoga, Kundalini yoga mantraları ile birlikte olan), dans etmek, fotoğraf çekmek, yemek yapmak, doğada vakit geçirmek – yaratıcı eylemlere dahil olmak da bağışıklık ve nöro-endokrin sistemini olumlu etkilemektedir.
İzin verin duygusal ve yaratıcı özünüz, otantik sıvılarınız aksın!
- Karaciğerinizi Canlandırın ! Neşelendirin!
Karaciğer, metabolik detoksun, klasik ‘’bağlantı merkezi’’ dir ve toksinlere saldıran ordunun başı olarak hareket eder. Karaciğerden toksinlerin temizlenmesi iki fazda gerçekleşir – ilk faz (Faz I) toksinleri daha suda erir hale dönüştürür ve ikinci faz (Faz II) onları bedenden atılabilir halde paketler. İkinci faz enzimlerinin etkili bir şekilde çalışıyor olması önemlidir. Çünkü ikinci faz bileşenleri çoğunlukla, dışarıya doğru çıkma sırasında, içeride oldukları forma kıyasla, beden için kimyasal olarak daha toksik olabilirler. Bazı kişilerin karaciğerlerinde fazla aktif Faz I sistemi ve daha pasif Faz II süreci olabilir. Faz I ve/veya Faz II deki farklılıklar genetik, ve/veya bu pathway’lerin etkili bir şekilde çalışmalarına yardım eden besleyicilerin ve diğer etkin maddelerin yokluğu nedeniyle olabilir. Bu enzimler için temel gerekliliklerden birisi proteindir. İşte bu nedenle sadece bir sebze ve/veya meyve öz suyu ya da su orucu, etkili bir şekilde karaciğer detoksunu geciktirebilir. Amino asitlerin ilave edildiği pirinç proteini gibi yüksek kaliteli, hipo-allerjenik protein, bedenden dışarıya atılmak için paketlenmiş toksinlere ham materyaller sağlayabilen bir protein örneğidir. Diyette (ve/veya diyet takviyelerinde) toksinlerin sürecini kolaylaştırmaya yardımcı olabilen diğer maddelerde vardır. Bunlardan benim en sevdiklerim yeşil çay, köri ve cruciferious sebzeler (brokoli filizleri, karalahana, karnabahar, Brüksel lahanası filizleri vs.) vs. dir.
Yeşil çayda bulunan ve EGCG olarak da bilinen epigallocatechingallate, Faz II enzimlerini destekleyerek ve aynı zamanda Faz I metabolitlerine karşı koruyucu antioksidanlar sağlayarak yardım edebilirler. Gün boyunca kafein içermeyen yeşil çay içmek EGCG almanın kolay bir yoludur, ve eğer yeşil çay içmekten hoşlanmıyorsanız, bu koruyucu bileşeni içeren kaliteli bir takviye arayabilirsiniz. Karaciğer detoksu için önemli bir diğer bileşen curcumin, adı verilen, acılı Hint baharatlarındaki turuncu kök bitkisi olan zerdeçalın aktif bileşenidir. Curcumin Faz I ve Faz II etkinliklerini dengeleyen bir anti-enflamatuar maddedir. En sevdiğiniz kavurmalarınıza bu turuncu baharattan ilave edebilirsiniz. Böylece öğününüzün detoks içeriklerini de arttırmış olursunuz. Buharda pişirilmiş Brüksel Lahanası filizleri, fırında kavrulmuş kara lahana yaprakları ya da brokoli filizleri ile süslenmiş yeşil taze ıspanak salatası gibi öğünlerle karaciğerinizin arınmasına destek verebilirsiniz.
Duygulara gelince, geleneksel tıp, karaciğerin hareketle ilgili olduğunu söyleyecektir. İşte bu nedenle öfke çoğunlukla bu organ ile ilintilidir. Öfke basitçe ‘’eyleme geçmeye bir çağrı’’dır. Sınırlarımızla ilgili bir açıklama yapmaktır ya da bir şeyi değiştirmemizi isteyen bir kolaylaştırıcıdır. Dikkatinizi karaciğer detoksuna odaklandırdıkça, yaşamınızdaki öfkenin varlığına da dikkat edin – onu ifade ediyor musunuz? ya da içinize tıkıştırıp duruyor musunuz? Öfkenizi, sadece istikrarsız bir şekilde refleks olarak mı gösteriyorsunuz? Onları dışa vurmanın sağlıklı yollarını bulun.
Özet olarak, detoksifikasyon, günümüzde çoğu kişi için, taşıdığımız artmış toksin yükünden dolayı oldukça önemli olan bir süreçtir. İnce bağırsaklar ve karaciğer fonksiyonunda yardımcı olan yiyecekler ve içecekler ile günlük arınmanızın çoğunu yapabilirsiniz ya da bu konuda profesyonel bir uzman doktor önderliğinde, hedefi belirli, fiziksel beden ile birlikte duyguları da içine alan, daha bütünsel bir şekilde yaklaşan yoğun bir programa da katılabilirsiniz.
References:
(1) http://www.nrdc.org/health/toxics.asp
(2) Janesick A, Blumberg B. Endocrine disrupting chemicals and the developmental programming of adipogenesis and obesity. Birth Defects Res C Embryo Today. 2011 Mar;93(1):34-50. doi: 10.1002/bdrc.20197. Review.
(3) http://www.mdanderson.org/publications/cancerwise/archives/2009-march/cancerwise-fiber-how-much-is-enough-.html
(4) http://www.health.gov/dietaryguidelines/dga2010/dietaryguidelines2010.pdf
(5) Dietary reference intakes for water, potassium, sodium, chloride and sulfate. Institute of Medicine. http://www.nal.usda.gov/fnic/DRI//DRI_Water/73-185.pdf. Accessed March 2, 2010.
(6) Ishii H, Nagashima M, Tanno M, Nakajima A, Yoshino S. Does being easily moved to tears as a response to psychological stress reflect response to treatment and the general prognosis in patients with rheumatoid arthritis? Clin Exp Rheumatol. 2003 Sep-Oct;21(5):611-6.
Originally published on Huffington Post.